21 Temmuz 2013

Roma 1.gün - Aşk Çeşmesi, İspanyol Merdivenleri, Monti Kilisesi vePopolo Meydanı

10 gün boyunca o ülke senin bu ülke benim koşuşturduğumuz için biraz yorulduğumuz ama çok eğlendiğimiz bir tatil oldu. Yat,dinlen,güneşlen tatilinin yerine Avrupa'nın en güzel mevsiminde gez, gör tatili için mükemmel bir zaman diyordum, sıcaktan bunalmadan soğuktan donmadan diye düşünüyordum ki Roma'nın sıcağı bizi bizden aldı :) Hava durumlarından 25 derecelerde olduğunu takip ettiğimiz şehir bize ufak bir sürpriz yaptı.. Yapmaz olaydı :) 3 gün boyunca İtalya güneşi altında kavrulduk. 

Her zaman İstanbul'dan başlayan yolculuklarımız bu sefer Abu dhabi'den başlıyor. Sanki Türkiye'den yola çıkmışız Roma burnumuzun dibi gibi bir psikolojideyken 6,30 saatlik bir uçak yoluğununda buluyorum kendimi, nee 6,30 saat miii.. Uçuşumuz da bize eşlik eden Brad Pitt , Jonny Depp görünümlü hostlara selamlarımı (italyan erkekleri konusuna ayrıca değinicem :)), sabah'ın 7,30 unda welcome drinkini şampanya ile yapan Alitalia Airlines'a buradan sevgilerimi gönderiyorum.

7 tepeli aşk şehri deniyormuş Roma'ya. Nasıl mı? Roma'nın tersten okunuşu 'Amor' İtalyanca aşk demekmiş. Şehir ise 7 tepe üstüne kurulmuş, olmuş 7 tepeli aşk şehri..

İtalya'nın şaşırtan yoğunluktaki yeşiline baka baka denizin üstünden süzülerek iniyoruz Fiumicino hava limanına. Ve henüz limandan çıkmadan sehte, çakma, taklit ürünlere karşı uyarı billboardları ile karşılaşıyoruz. Kendini bilmek güzel, :) Dikkat!

Hava limanından şehir merkezine kadar olan yol boyunca Roma'ya gelmiş olamayız diyerek söylenip duruyorum. Ekin tarlalarının kıyısından, daracık ve hendeklerle dolu bir yoldan yarım saat kadar gittikten sonra şehre giriş yapıyoruz. Hala fotoğraflarda gördüğüm Roma'dan eser yok. Özensiz ve bakımsız sayılacak evler, daha çok tek ve iki şeritli ,trafiğin %90'ında smart, panda, mini, micra, KA gibi küçük arabaların seyrettiği ana caddelerin bile pek sıkışık olduğu bir şehir karşılıyor beni. Şehrin  merkezine doğru ilerledikçe genel silüetteki Eminönü tahtanası, curcunası tüm şehre yayılsa da mimaride gözle görülür değişiklikler oluyor..



Villa Borghese yakınlarındaki Hotel Principessa Isabella da kalacağız. En yakın metro istasyonu Berberini'de. Otel termini'ye (ana tren garı) yürüyerek 10-15dk. lık bir mesafede. Niyetimiz bavulları otele bırakıp yakın çevreye göz atmak. 15 dk. lık bir yürüme mesafesindeki aşk çeşmesinden başlamak için ayrılıyoruz otelden. Via del Tritona boyunca yürüyüp kendimizi kalabalığın akışına bırakıyoruz. Hiç harita kullanmadan varıyoruz aşk çeşmesine.. Tabi bunda eşimin daha önce Roma'ya gelmiş olmasının da etkisi olduğunu düşünüyorum. 


Fontana di Trevi (Trevi çeşmesi); Tüm dünyanın Trevi çeşmesi, Türklerin ise aşk çeşmesi dedikleri barok yapı. Artık kim aşk çeşmesi diye uydurmuşsa :) Yer altında bulunan üç kaynak suyunun kesişme noktasıymış burası, 2008 yılında altından geçen su borularından birisi patladığı için bir süre bakıma alınmış. Çeşmeler Poli sarayının bir yüzüne Nicolo Selvi tarafından yapılmış ve 30 yılda tamamlanmış. Çeşme üzerindeki 3 ana heykel Yunan mitolojisinden gelmekte. Deniz temasının işlendiği çeşmenin ana karakteri Poseidon, sağında Salus, solunda ise Ceres bulunmakta. Aşk çeşmesinin inanışı heykellere sırtınızı dönüp suya para atarsanız bu Roma'ya tekrar geleceğiniz anlamına geliyormuş. Benim böyle bir niyetim olmadığı için bu ritüeli es geçiyorum. Hadi İtalya dense tamam :))

Trevi çeşmesinin önü

Roma da gezilecek hemen her yer bir yürüme rotasının içinde kalabalığın seyrine uyarsanız haritaya pek ihtiyacınız da kalmıyor. Biz yürümeyi çok sevdiğimiz ve gittiğimiz ülkelerde şehirleri yaşamak istediğimiz için genellikle tabanvay tercih ediyoruz. Roma da yürüme rotalarına çok uygun bir şehir. 3 gün boyunca hava limanı transferi hariç sadece bir defa metro kullandık. Aşk merdivenlerinden kısa bir yürüyüş mesafesinden Piazza Di Spagna daki İspanyol merdivenlerinde sıra. 


İspanyol merdivenleri adını hemen yanı başındaki İspanya konsolosluğundan alıyor. Yani öyle özel anlamlar aramaya gerek yok. Merdivenlere ulaşmadan önce katettiğiniz uzunca yol boyunca dünyaca ünlü ve lüks markaların mağazalarını yan yana görmeniz mümkün. Kendimi mağazalara bakmaktan alamıyorum. Kadın olmak böyle bir durum. Tabi zengin olmamakta şöyle bir şey; sadece karşıdan bakmakla yetiniyorsunuz!

Merdivenlere yaklaştığımızda önce gemi şeklindeki Fontana Della Barcaccia (Eski Gemi Çeşmesi) ile karşılaşıyoruz. Şehrin orta yerinde gemi olmasının sebebi 1598 yılında Tiber nehrinin taşmasıyla sular altında kalan meydana yardım için gelen teknelerden birinin suların çekilmesinden sonra meydanın ortasında kalmasıymış. Merak ettiğim sular bir anda mı çekilmiş, gelen tekne neden geri dönmemiş. Meydan fotoğraflardaki kadar büyük değil, merdivenlerde öyle. Ama dört bir yanı süsleyen, balkonlardan sarkan çiçekler fazla güzeller. Sıcak havada merdivenleri çıkmadan önce soluklanmak için geminin çevresini sarmış babalarda mola veriyoruz. Merdivenlerde oturmak isterdim ama gölge olmadığı için burayı tercih ediyoruz. Tabi güneşte olsa merdivenleri tırmanırken basamaklarda birkaç saniyelik oturmayı ihmal etmiyorum. Roma'ya gelip İspanyol merdivenlerine oturmamak olmaz. Merdivenlerin bitiminde Trinita Die Monti kilisesi var. Kiliseden aşağıya doğru olan manzara gerçekten güzel. 



Trinita  Die Monti Kilisesi 1510 senesinde Fransız kralı 15. Louis tarafından yaptırılmış. Spagna yolu üzerindedir. İspanyol merdivenleri ise Kiliseyi Sistina yoluna bağlamak için yaptırılmıştır. Kilise ve çevresi Fransız devlet mülkiyesi içindeymiş. Gotik tarzı geç Rönesans dönemi kilisesi olarak bilinmekteymiş


Yolumuzu biraz uzatıp sokak aralarından ilerliyoruz. Havanın sıcaklığından dolayı canımız yemek yemek istemiyor ama dondurmaya hayır demiyorum. Cafelerle dolu dar bir sokakta önünde kuyruk olan bir dondurmacıya giriyoruz. Ahu dudu, mango ve ananas karışımlı bir sipariş veriyorum ve doldurma delisi ben tamamını bitiremiyorum. Porsiyonlar oldukça büyük. Büyüklüklerine göre fiyatları 3-6 euro arasında değişiyor. Saat henüz erken ama kendimizi yorgun hissettiğimiz için otele gitmeye karar veriyoruz. Bazen haritasız gezmek güzeldir ama sadece bazen :) Artık yolu nasıl uzatmışsak Piazza del Popolo Meydanı yakınlarında olduğumuzu fark edip orayı da görmeye kadar veriyoruz. Via del Corsa'dayız. Burası romanın ünlü alışveriş caddelerinden birisi. Cadde boyunca yürüdüğümüzde Popolo meydanına çıkılıyor. Üstelik caddeyi katetmesi kolay oluyor, yorgun olduğum için gözüm vitrinlerde değil..  

Piazza del Popolo şehrin en büyük meydanı, yıllar içinde bir kaç mimar tarafından yeniden dizayn edilen meydan son şekline 1834 yılında kavuşturulmuş. Konser ve mitinglerin ev sahibi. Meydanda Santa Maria dei Miracoli ve Sanra Maria in Montesonto isimli iki kilise var. Etrafı cafeler ile dolu, ben dayanamayıp dönüşte bir dondurma daha yiyorum :) Roma dondurması da pek güzel, yumuşak bir kıvamı var ama lezzetli. 



Sonunda bir yer daha görmeye kalkmadan otele varıyoruz. Uzun bir güne uyanmak için uyku vakti..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder