24 Temmuz 2013

Roma - 2. gün Vatikan, Castel Sant'Angelo, Piazza Navona, Pantheon, Piazza Venezia ve Collesiom


Aziz Petrus Meydanı -Vatikan

Roma açık hava müzesinden hallice, her yerde tarihi bir doku var, adamlar yememiş içmemiş bunların kıymeti ileride bilinir diye yapmışlarda yapmışlar. Başınızı nereye çevirseniz tarihle yüz yüzesiniz. Uçaktan şehir merkezine kadar olan yolda boşuna söylenmişim. Şehir güzel ama bir de o curcuna ve tantanası olmasa.. İtalyanlar Türklerden sonra gördüğüm en rahat insanlar. Geçenlerde bir gazete haberinde elinde sigara, diğer elinde kahve ve cep telefonu ile konuşan bir otobüs şoförü resmi vardı, eşim 'kesin İtalyan' dediğinde 'yok artık' demiştim ama İtalyandı işte :) Roma'ya gidince üstüne bir de yaka bağır açık ayağında da şort ile belediye otobüslerini kullandıklarını görünce gülmekten alamadım kendimi :)


2.gün çok erken iniyoruz kahvaltıya, uykumuzu almışız, bomba gibiyiz. Günün ilk kahvesini içip Vatikan için yola çıkıyoruz. İyi ki kahvemizi içmişiz çünkü Roma da diğer Avrupa şehirlerindeki gibi sıklıkla rastlayacağınız kahveciler yok. Hava sıcak ve bütün gün yürüyerek gezeceğimiz için ilk noktamıza metro ile gitmeyi tercih ediyoruz. Vatikan durağında bütün metro boşaldığı için yine harita kullanmamıza gerek kalmıyor. Kalabalığı takip ederek 10 dk. kadar yürüdükten sonra Vatikanın ana kapısına yaklaşıyoruz. Çevrede olağanüstü bir kalabalık var ve sürekli yüksek volümden motor sesleri geliyor. Şansımı seveyim Harley Davidson'un 110. yıl etkinliklerine rast geliyoruz. Avrupa'nın dört bir yanından kutlamalar için Roma'ya gelen çılgın motorcular gün boyu sokaklarda şov yaptılar. Bunun için de görsellerden oluşan ayrı bir post hazırlayacağım :)




Vatikan dünyanın nüfus ve yer ölçümü bakımından en küçük ülkesi. Papa tarafından yönetiliyor. Papa hem devlet başkanı hem de Katolik dünyasının ruhani lideri. Papa'nın kabul günü çarşambaymış, izdiham şeklinde kalabalık oluyormuş. Cumartesi kalabalığı bile buysa zaten çarşamba orada olsak kabule gitmezdim diye düşünüyorum. :) Sabah erken saatlerde içeriye girmek için kuyrukta olmamıza rağmen oldukça yoğundu. Şanslıydık ki meydanı çevreleyen sütunların altında ve gölgede bekledik. Dışarı çıktığımızda ise güneş altında içeri girmek için bekleşen insanları görünce derin bir off çektim!!




Vatikan da ana meydanı İtalyan polisler, içerisini ise isviçreli askerler korunuyormuş. İsviçre vatandaşı 100 kişilik küçük bir Vatikan ordusu ve kendi bayrakları var. 



Vatika'nın dış kısmındaki eserler Bernini'ye ait. Bernini 17. yüzyıl da Romanın barok tarzı çalışan heykeltraşlarından birisi, birçok eserde imzası var. 



Bazilika girişindeki tavanın bir kısmı

San Piedro Bazilikası  (Aziz Petrus Bazilikası) Hristiyanlığım en önemli kilisesidir. Ve burası dünyadaki en büyük Katolik kilisesiymiş. Roma'nın en gözde binası. 60.000 kişilik kapasiteye sahipmiş. 1506 da yapımına başlanmış 1626 yılında tamamlanmıştır. İçindeki heykeller ve resimler bugüne kadar gördüğüm bazilikalardakinden çok daha yoğun ve heybetliydi. Kubbesi Michelangelo tarafından tasarlanmış ve şehrin silüetlerinde önemli bir yeri var.  

Tavanlardan bir kare


Kubbenin tam altında 30 metrelik görkemli bir sunak var. Bernini tarafından yapılmış. San Piedro'nun (İsa'nın 12 havarisinden biri) mezarı bu sunağına altındaymış. Ölen papalar ise katedralin alt katında bulunuyorlarmış. 



Pieta Miclelangelo'nun 24 yaşındayken tamamladığı Kucağında ölmüş İsa Mesihi tutan Meryem ana heykelidir. Heykel İsa'nın çarmıhtan indirildiği anı canlandırıyormuş. Michelangelo'nun imzasını taşıyan tek eseridir. Buda kendisinin bu eser için çok önemli olduğu anlamına geliyormuş. 




Katedrale girerken giyim konusunda dikkatli olmanız gerekiyor. Kolsuz, askılı veya şort ile içeriye alınmıyorsunuz. Yanınızda şal bulundurmanızda yarar var. Katedrale giriş ücretsiz, kuleye çıkmak için ücret ödemeniz gerekiyor. 

Sistin Şapheli Vatikan içindeki en özel noktalardan birisi. Michelangelo tarafından 14 yılda tamamlanmış tavanı sanatçının en önemli eserleri arasındaymış. Sanal bir Sistin Şapeli seyri için tıklayınız..  Sıcakta kuyruk beklememek için es geçtiğimiz Şapel'e sonradan geri dönmedik, Aşk çeşmesine para da atmadığım için yeniden Roma'ya gider miyim bilmem ama girmediğimize de sonradan çok üzüldüm.. Sanatın son noktası denilen şapel'de resimlere zarar vermemek için fotograf çekmek yasakmış.

Vatikan'dan ayrılıyoruz. Conciliazione caddesi boyunca Piazza piaya kadar yürüyoruz. Yürürken Harley'lerin gösterilerini izliyoruz, bir çok Türk motorcu ile tanışıyoruz. Sonunda bir dondurmacıda buluyoruz kendimizi. Hava o kadar sıcak ki yemekle arası fazlaca iyi olan ben bile iştahsız bir gün geçiriyorum.. İçtiğimiz suyun hesabını yapmak mümkün değil. Roma da çeşme suyu içilmesi büyük kurtarıcı. Çeşme bulamayanlar için şişesi 1,5 euro, çok zor bulunan marketlerde.  Yolun sonunda Kaleye doğru devam ettik ve içine girmeye karar verdik. 



Castel Sant'Angelo (Kutsal Melek Kalesi): Tiber nehri kıyısından ilerlerken çıkıyor karşımıza, melekler ve şeytanlar filminde gördüğümüz kale şehrin en iyi seyir teraslarından birisi. Bina Roma İmparatoru Hadrian tarafından türbe olarak yaptırılmıştır, daha sonra kale olarak kullanılmış günümüzde ise müze olarak kullanılıyor. Melek ismini en üstündeki melek figüründen alıyormuş. Şehirdeki en yüksek yapı, özellikle en üst katına çıkıp terasından şehri izlemenizi tavsiye ederim. Hiç Yüksek binanın olmadığı şehir panoromik olarak çıkacak karşınıza. Giriş 15 euro.

Kaleden çıkınca melekler köprüsünden karşıya geçiyoruz. Melekler köprüsü tam bir işportacı cenneti. Zabıtadan kaçan çılgın zenciler, neye baksanız size çok yakışacak diye iltifatta bulunan italyanlarla dolu. Böylesi tarihi bir noktada olması gerekenin çok dışında renk cümbüşüne sahip. 




Kaleye sırtımızı dönüp sola doğru nehir boyunca bir sonraki köprüye kadar yürüyoruz. Hedefimiz Piazza Navona. En keyif aldığım yerlerden birisi oldu. Yemek yemek, bir şeyler içmek için ideal.  Bence Roma'nın da en canlı noktası. Meydanı çevreleyen evlerin balkonlarından sarkan cananlar rengarenk, resim yapan sanatçıların tablolarının ayrı bir soluk kattığı meydan şahane bir keyif durağı. Daracık sokaklardan geçip birden bire bu kadar büyük bir meydana çıkmakta pek şahane. 

Compa de Fiori: Navona yakınlarında küçük bir meydanda şirin bir halk pazarına giriyoruz. İnsanlar acayip hareketli, kahkahalar falan havada uçuşuyor. Meyve soyan ve bunu gösteriye dönüştüren bir İtalyanın başındaki kalabalığa katıldık.. Bizim şansımıza mı yoksa her zaman bu kadar renkli mi bilemiyorum. Baya eğlendim. Pazarda çok güzel ve uygun fiyatlı hediyelik eşyalar var. İtalya'dan alabileceğiniz en güzel hediyelik ise makarna. Süslü poşetleri, değişik renkleri ve şekilleri ile onlarca makarna çeşidi var. Bi bakın derim. 

Pantheon :Navona meydanının paralelindeli cadde Corso del Rinascimentoya geçip sirtınızı meydana vererek bir kaç sokak yürürseniz  Pantheon tapınağına çıkarsınız. Pantheon tüm Roma da hatta tüm dünya da döneminden günümüze kadar en iyi korunmuş binasıdır. Rapheal imzası taşıyor. Kubbe ağırlığını kaldıracak bir kaidesi olmayan bina mühendislik ve mimarlık şaheseri olarak biliniyor. Bulunduğu meydan da keyif yapmak ve şehri izlemek için ideal. 


Sokakları caddeleri süsleyen Bernini  Piazza Navona da da taşını yontmuş, şahaneler yaratmış. Meydanın ortasındaki Fountain of Four Rivers (Dört Nehir Çeşmesi) kendisine ait ve barok tarzda. Sant'Agnese Kilisesi de bu meydandadır. 



Yürümeye harita ile devam ediyoruz. Gitmek istediğimiz iki önemli nokta daha var, sonrasında biraz keyif yapmak istiyoruz. Yani haritasız dolaşmak, kaybolmuş gibi hissetmeden sokakları kovalamak, biraz da İtalyan mutfağı.. Piazza Venezia'ya doğru ilerliyoruz. Güneşin altında bembeyaz parıldayan bir yapı.. Çevresi de görülmeye değer.. Önce çevresinden başlıyoruz, her yer tarihe dokunmuş, her rötuşta bir sanatçı dokunuşu var.. 

Piazza Venezia (Venezia Meydanı) Roma'nın merkezinde bulunan meydan burada gördüğünüz tarihi dokuya göre henüz çok yeni sayılır. 1870 yılında tamamlanmış ama yinede simge olarak sayılan yapılandan birisi. İçine giriş ücretsiz. Terasının bir bölümüne kadar ücretsiz çıkılan sarayın seyir noktasına asansör ile ücret karşılığı çıkılıyor. Biz çıkmadığımız için bilet fiyatları aklımda kalmamış ama şehirde yüksek bir bina olmadığı için mevcut ücretsiz terası şehri kuş bakışı görebilmek için yeterince yüksekte.

Veneziaya sırtınızı verip sağa doğru döner Via die Fori İmperiari boyunca 20-25 dk. kadar yürürseniz Collesium'a çıkarsınız. Bu arada Roma Forum bulunuyor. Forum antik Roma'nın şehir merkezi. Forum Magnum olarak ta adlandırılıyormuş. Giriş 12 euro.




Collesiom (kolezyum) diğer adıyla Flavia anfi tiyatrosu. Dünyadaki en büyük amfi tiyatrodur. MS 72-80 yılları arasında yapılmış, İmparator Vespasian tarafından yaptırılmıştır. Roma Pass sahipleri için özel bir turnike var, sıra beklemeye gerek kalmadan içeri girilebiliyor ama içeri girmeye değer mi bilemiyorum. Kelimenin tam anlamı ile demek istediğim içeride çökmüş bir tabandan başka hiç bir şey yok ve kesinlikle dışarıdan daha güzel görünüyor. Giriş 16 euro.



Art of Constantine (konstantin takı) MS. 317 de Konstantin tarafından  kazanılan bir zafer yaptırılmıştır. 25 metrelik bu tak  Kolezyum'un hemen arkasında.

Gün içinde yine sıcaktan dondurma dışında hiç bir şey yemedik ama Kolezyum dönüşü artık güneş batmak üzereydi ve ortalıkta biraz serinlemişti. Arnavut kaldırımlı dar sokaklardan birinde vitrini bizi çağıran bir pizzacıya hayır diyemedik. Patlıcanlı ve kabaklı iki ayrı pizza siparişi verdik. Patlıcanlı pizza ilk defa denemiştim ve tek kelime ile bayıldım. Bütün günün yorgunluğu sanırım burada çıktı, pilim bitmiş gibi hissettim ve görmek istediğim tek yer otel odasıydı. İçeceklerimizi alıp otelin yolunu tuttuk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder